Mücadele ediyoruz ama yalnızız…
14.06.2015

 Mücadele ediyoruz ama yalnızız…
Anlatacak hikâyeleri var, aslında şarkı söylemiyor, şarkılarıyla dertlerini anlatıyor.

ÖZLEM ÖZDEMİR - info@ozlemozdemir.net / Fotoğraf: Gülay Ayyıldız Yiğitcan - www.klikstudyo.com

Anlatacak hikâyeleri var, aslında şarkı söylemiyor, şarkılarıyla dertlerini anlatıyor. Biriktirdikçe anlatmayı doğru buluyor, son albümü “Sizler Hiç Yokken” derdinin de cümlelerinin de arttığı bir albüm. Anlattığı hikâyelerin sahibi kadını yakından tanımak için Jehan Barbur’la buluştuk.

> Bütün albümlerinizde bir dert gizli, bu albümdeki dert neydi?
İlk üç albüm kendi içinde bir bütünlük oluşturuyordu. Dördüncü albüm benim daha uzun cümleler kurduğum, derdimin daha arttığı bir albüm. Şarkı yazmanın hiçlik ve yalnızlık olduğunun altını çizmek istediğim için böyle bir isim verdim. Tükenen ve kaybettiğimiz herkes için diye albümün içinde yazıyor. Mücadele ediyoruz ama yalnızız. Uzun süre kendimi yalnız bir ortamda öteki gibi hissettim. Bütün bu kavramları yazarken kimsesiz olma edebinin de altını çizmek istedim.

> İlk albümden bugüne anlattıklarınıza bakınca anlatmak istediklerinizin ne kadarını anlatabildiniz?
Hiçbir şey anlatamamışım diyorsun ya geriye dönüp bakıp, o his bitmiyor ama o an ne hissetmişsem anlattıklarım kabul olsun diyeyim. Albümler yapayım gibi bir hırsım yok benim, dört albümde derdimi anlattım. Ne yazık ki üçüncü dünya ülkelerindeki sanatçıların şiarı bu herhalde, yaşayacak ömrüm olsun.

> “Gerçekle sorunum var, gerçek acımasız” demiştiniz bir yazınızda. Gerçekle nasıl baş ediyor Jehan?
Ben bildikçe rahatlayan biriyim. Gerçekle haşır neşirim. Niye böyle oldu, paraysa konu faturaları yatırdık mı gibi her şeyi düşünerek kendimi terbiye ediyorum ki hayale dalabilecek bir sebebim olsun.

> Yaşamadıklarımı yazıyorum diyorsunuz.
Yaşayamadığım, hasretini çektiğim hayatı anlatıyorum. Çok güçlü bir kadın anlatıyorsam emin ol tırsağın önde gideniyimdir. Deli gibi aşk hikâyeleri yazıyorsam çok kötü bir aşığımdır.

> Konservatuvara izin vermemiş aile, edebiyat okumuşsunuz. Çocuklukta da yazı yazan biri miydiniz?
Günlük tutan, şiir yazan bir çocuktum, akıl sağlığımı korumak için yazıyordum. Ama ben oyuncu olmak istiyordum çocukken, çocukları topluyordum dedemin bahçesinde, sonra okulda, üniversitede hep peşinde koştum.

> Neden seçmediniz?
Bilmem, müzik daha mutlu etti herhalde. Çok da yetenekli olmadığımı zannediyorum oyunculukta.

> İstanbul’a geldiğinde kimseyi tanımayan bir genç kızsınız ve müzisyenlerle tanışmak için canlı müzik yapılan mekânlara gidermişsiniz.

Şu an kadın başıma öyle bir cesaretim yok mesela. Bar dediğim de Nardis, müzik dinleyebildiğim ve müzisyenlerle tanışabildiğim yerdi. Arada başka işler yaptım, öğretmenlik yaptım, prodüksiyon şirketinde çalıştım ve müziğin peşine düştüm iyice. Bülent Ortaçgil beni Ada Müzik’le tanıştırdıktan sonra 2009’da “Uyan” albümü çıktı, sonra da devam etti işte.

> Mutlu musunuz sonuçtan?
Mutsuz değilim. Başarı nedir bilmiyorum ama hayalimi gerçekleştirdiğim için başardığımı düşünüyorum. Bundan sonrası için de bir hırsım yok. Doğru anlaşıldığımı, hayatımı kendi emeğimle ve şarkılarımla geçindirebildiğim bir duruma getirdiğim için başardığımı düşünüyorum.

> Şiir ve öykülerden oluşan bir kitabınız var. Yeni bir kitap hazırlıyorsunuz, nasıl bir kitap olacak?
O röportaj kitabı olacak. Baba mevhumu üzerine 18-19 kişiyle röportaj yaptım. Erkek ağırlıklı oldu, hem babalar hem babaları vardı.

> Niye baba mevhumu?
Anne günün sonunda anne... Benim kendi içimde bir şiarım var onu henüz söylemeyeyim ama Hasan Ali Toptaş’ın bir kitabıyla söyleyeyim: “Babalar ki döverlerse kendilerini döverler” sözü ve inancından yola çıkarak hazırladım. Küçük hikâyeler, bak bunu söylüyor gibi bir kitap değil.

> Bütün konuştuklarımızdan bana kalan; şarkılarla derdini anlattıktan sonra kendini anlatmak istemiyor sanki Jehan Barbur?
Kocama sorsan bıktı beni dinlemekten. Özel hayatımda yakınlarıma kendimi çok anlatırım. Hikâye anlatmayı da seviyorum ama tabii ki kendi hikâyemi tasarruflu kullanmak istiyorum. Çünkü ömrüm ve sesim yettiğince şarkı söylemek ve bir şeyler yazmak istiyorum. Bunun için de savurmamam lazım. Bir de insanların niye ilgisini çekeyim ki? Ben şarkı yazayım insanlar da onu dinlesin, ya da yazı, şiir yazayım onu okusunlar. Onların hiçbiri de ben değilim.

***

Güçten korkarım

> Geçtiğimiz hafta yaşadığımız seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben hiçbir partiyi sevmiyorum, bu bir. Ben güçten korkarım, iki. Bana bir yerden para gelecekse çok açık söylüyorum onu reddederim çünkü o bir güçtür. Çok fazla sevilmekten korkarım dolayısıyla fikirlerimi net olarak söylerim ki ona göre insanlar sevsin ya da sevmesin. İktidar beni korkutuyor. Öç alma üzerine kurulu, ırkçılık ve din duygularının istismar edilmesi üzerine kurulu her yönetimden korkarım. 15 yıldır din baskısı ve yalan dolanla hiç bu kadar boğulduğumu hissetmemiştim. Tabii ki AKP’nin %41 almasına çok sevindim. Ama bu kadar baskıcı bir rejimin neden geldiğini de anlamaya çalışıyorum. Amerika’nın ya da Avrupa’nın etkisini anlamak, bizim akvaryumdaki balıklar gibi atılan yemleri kovalamamız, tarih okumamak…

Tabii ki bir umut geldi ama ne kadar daha iyi olabilir ona bakıyorum. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı sürecek, Orta Doğu Projesi yine devam edecek, belki büfeden 12:00’ye kadar içki alabileceğiz gibi saçma sapan şeylere sevinmek... Benim derdim ne biliyor musun? Biz evimize güvenle gidebilecek miyiz, bir polis devleti evden beni, sevdiklerimi çat kapı alacak mı, bu toprakların eceli geri gelecek mi? İnsan eceliyle ölmüyor burada, hep söylüyorum ben başıma bir şey gelmesinden değil başıma bir şey geldikten sonra başıma geleceklerden korkuyorum. Hiçbir güvencemiz yok. Bizim ölmemiz iktidar için dert değil, hiçbir iktidar için değil. Ben hiç politika konuşmayı sevmem iyice politika konuşturdun beni.

> Bir kadın olarak mesleki ya da yaşamsal zorluklar neler?
İş açısından bakarsak kadınım diye hiçbir sıkıntı yaşamıyorum ama dürüst olmakta fayda var, bu bir avantaj çünkü kadın dünyanın en güzel şeyi. Ama hayatımda kadın olarak çok sıkıntı yaşıyorum. Cinselliğini ön plana çıkarmak ya da isteklerini göstermek, evde yalnız kalmak, sokakta yürümek, hükümetin kadını “çalışma sen aylık 300 lira işsizlik maaş alırsın evinde otur” diye vasıfsızlaştırması ve bunların içinde yaşamak… En son basçımın ablası Değer Deniz’in öldürülmesi ömrüme çok büyük çentik attı. 1 aydır doğru düzgün uyumadım. Ben sokakta güvende olmamakla birlikte, evime demir kapı üstüne kilit takmama rağmen hiçbir şekilde güvende hissetmiyorum, bu insanı öldürür. Korkuyorum... Kadının helal olması ama bu memlekette hırsızlığın suç olmaması, zaten bütün iktidarların hırsız olması halkın da hırsız olmasına yol açıyor. Temeli hırsızlık, hayat çalmak, para çalmak, fikir çalmak…

Bunların alt temelinde öfke ve kompleks yattığına inanıyorum. Sürekli bir cibilliyet kaygımız var. Muhafazakâr ailede büyümüş bir erkek çocuğa bakarsak, geldiği kuşakta açık kadınlara ya da sosyal medyada gördüğü erotik şeylere karşı ya öfke besliyor ya da arzu duyabiliyor. Bu da çelişki yaratıyor. Çünkü sen daha ahlakını sorgulayamazken senin ahlakını sorgulayan bir iktidar var. İnancın bambaşka olabilir ama bunun ahlak ve vicdanla nasıl yan yana oturtulduğunu ben anlayamıyorum. Kadın edilgen olabilen, ırzına geçilebilen, dövülebilen, kocası tarafından yok sayılabilecek bir taşıyıcı olarak görülüyor. Cinsel kimliğini yaşayabilmekten bahsettiğinde insanlar buna tuhaf bakıyor ama ben inatla bunu söyleme taraftarıyım. İnsanların gözüne soka soka bunu anlatmaya devam etmek gerek. Örneğin, günah olgusunu son zamanlarda sorguluyorum.

“Günahı neydi?” Bu çok ağır bir laf, bir günahı varsa birinin başına geleni meşru kılmaya mı çalışıyorsun? İşin kötüsü en yakın arkadaşınız da böyle düşünüyor. Bir kadının başına bir şey gelmişse hak etmiştir, öyle mi? Bu ülke ve bu dünyada hakkaniyet diye bir şey yok ki zaten, bunun farkında değil miyiz?

BirGün


SON EKLENEN 5 HABER

Jehan Barbur