Mauna Kea'nın Özge Mine Sarıçam ile yaptığı röportaj Habertürk'te..
04.06.2014

İstanbul'un fokurdayan yanardağı! 
Mauna Kea, Hawaii'de bulunan dünyanın en yüksek yanardağı. Ancak İstanbul'da faaliyette. Nasıl mı? 

Özge Mine SARIÇAM / HABERTURK.COM
osaricam@haberturk.com
 
Hawaii’de bulunan dünyanın en yüksek yanardağı alttan alta İstanbul’da faaliyet gösteriyor. Nasıl mı? Sizi Mauna Kea grubuyla tanıştırmak istiyorum. Grup, adını Mauna Kea dağından değil de oradaki rasathaneden aldığını söylese de bu fışkırmaya hazır “kaliteli” müzik lavı çoktan içlerine işlemiş durumda. Şimdilik tek albümleri “Scales”de post-rock, elektronik, jazz ve proggressive rock’ı mükemmelce harmanladıkları parçaları sizi “kaçış ve yolculuğa” davet ediyor. 
 
Onlarla ilgili yapılan yorumlar; “Konserlerinde sıfır hatayla çalıyorlar”, “Türkiye’de böyle müzik dinlemedim” ve “Arabada yolculuk yaparken dinleyin” çevresinde dolanıyor. Mehmet Yaranona, Mete Yafet, Koray Erkan ve Kurt Önalp’tan oluşan grupta vokal yok, zaten tüm hissiyatı saf müzikle içinize işleyebiliyorlar. Mete Yafet’in tasarımladığı albüm görsellerinde karşımıza çıkan iç içe geçmiş spiraller, dünya ve evrenin mikro ve makro düzeyde birbiriyle ilişkili olduğunu anlatmak için kullanılmış. Her şarkının hayatla ilgili bir denklemi ve anlamı olduğunu vurgulayan grup, bunun keşfini ise size bırakıyor.
 
Kulağımda “Gaia” çalıyor ve ben, evrenin etrafında solucan gibi dönüp, dolaşıp yeniden içime dolan kötü tecrübelerin başlattığı içsel dönüşüme kapılarımı açmaya başlıyorum. 
 
Neden dünyanın en yüksek yanardağını grup adı olarak seçtiniz?
 
Mehmet Yaranona: İsmi grupça seçtik. Dağdan ziyade oradaki rasathane ile ilgileniyorduk. “Mauna Kea”nın dünyanın deniz dibinden en yüksek (belki de “en uzun” demek daha doğru) dağı olduğunu, grup ismi olarak benimsedikten sonra ögrendik mesela.
 
Grup ne zaman kuruldu?
 
Koray Erkan: 2009 Mayıs ayında kurduk. Kurulma aşamasında grupta Mehmet, Mete, ben ve Yiğit vardık. Dördümüz, Mehmet’in Bostancı’daki aynı zamanda stüdyo da olan evinde çalmaya başladık.
 
Mehmet : Sonra iki şarkı yaptık ve bunları paylaşalım dedik.
 
Koray: “Gaia” ve “Deceiving Sun“ parçalarıydı. Zaten sonradan o ikisini de albüme koyduk. İlk iki şarkıdan sonra ara vererek devam ettik. O nedenle albümü tamamlamak biraz zaman aldı. Parçaları 2009’da yapmaya başladık ama albüm 2011’de çıktı. Yaklaşık 2 ay önce de Yiğit İrde’nin yerine Kurt Önalp dahil oldu.
 
Sound’unuzda İskandinav havası var. İlk dinleyen birinin İstanbullu bir grup olduğunuzu tahmin edeceklerini sanmıyorum. Bunu nasıl oluşturdunuz?
 
Mete Yafet : Tamamen doğal olarak gelişti aslında. İlk başta bir deneyelim dedik ve güzel tepkiler geldikçe devam etmeye karar verdik. En başından “şöyle bir sound’umuz olsun” diye bir fikirle yola çıkmadık.
 
Mehmet : Tür ile ilgili rock veya elektronik olsun diye bir kaygımız olmadı. “Buraya da şu gider” şeklinde deneye yanıla oluşturduk.
 
“TÜRKİYE'DE GÖREBİLECEĞİM EN İYİ KONSERDİ”
 
Ne sıklıkta canlı performans sergilediniz?
 
Mete: Albüm çıktıktan sonra 1 senede 4 konser verdik.
 
Mehmet : Bu durum bu sene değişecek ama. Az konser vermenin sıkıntısını biz de çekiyoruz.
 
 Parçalarınızda vokal ya da söz yok, canlı performans sırasında seyirciyle nasıl bir etkileşim içinde oluyorsunuz? Tepkiler nasıl?
 
Koray: Örneğin Peyote’ye konser izlemeye  gelenler bu türe daha alışık. Bizi önceden tanıyan veya ortak müzik zevkine sahip insanlar geldiğinden beklentileri de daha müzikal oluyor. Performansı da o gözle değerlendiriyorlar. Sahnede bir “frontman” olmamasına rağmen dördümüz sahneyi dolduruyoruz ve genelde güzel yorumlar alıyoruz.
 
Kurt Önalp: Ben Mauna Kea’yı Peyote’de izlediğimde  ”Türkiye’de kitlesi az olmasına rağmen görüp görebileceğim en iyi konser” diye düşünmüştüm. 
 
Ekşi sözlükteki yorumlarda, sıfır hatayla çaldığınız ve çok orijinal olduğunuz söylenmiş. Sizce sizi orijinal yapan ne?
 
Mete: Bence bizi orijinal yapan şey aslında post-rock yapmıyor olmamız. Post-rock şarkılar giriş, gelişme, sonuç bölümleri olan uzun şarkılardır. Biz bunun sözsüz, daha kısa ve daha hareketli halini yaptık. Belki de o yüzden farklı geliyordur.
 
Koray: İnsanlar vokal gibi direkt ilgi çeken bir şeyden ziyade diğer enstrumanlarla olan ilerleyişe yoğunlaşıp, göreceli olarak daha ferah bir şey dinliyormuş hissine kapılıyor olabilirler.
 
"KAÇIŞ HİSSİNİ TETİKLİYOR"
 
Peki bu, insanlarda hangi duyguyu tetikliyordur?
 
Mehmet : Bir iki konserimizde insanlar konser sonrası yanımıza gelip parçaların onları düşündürdüklerini söylemişlerdi.
 
Mete: Genelde yolda dinlemeyi çok sevdiklerini söylüyorlar. Kaçış ve yolculuk hissini tetikliyor olabilir.
 
Koray: Biz de yaparken ve dinlerken aynı hisse kapılıyoruz.
 
Tarzınızı “retro future rock” diye tanımlamışsınız. Biraz açar mısınız?
 
Koray: Onu biraz eğlencesine yazdık aslında.
 
Mete: İlk şarkıları yaptığımız zamanlardı ve “Gaia” parçasında retro bir synth sesi kullanmıştık. Yaptığımız müzik o sıralarda çok yenilikçi ve modern bir müzik değil de eski sesleri birleştirip tekrar yorumlayan bir müzik gibi duruyordu. Biraz esprisine yazdık onu.
 
"BİLGİSAYAR BAŞINDA ÇOK FAZLA ZAMAN GEÇİRİYORDUK"
 
Kurt gruba dahil olduktan sonra tarzınızda da bir değişme gözlenecek mi? Analog synth’ler gibi…
 
Mete: Evet şu an rahatlıkla “grup Kurt’la beraber yeni bir yola giriyor” diyebiliriz. Bugüne kadar gerek “Scales”in sound’unda gerekse de sahnede, albümün yapım aşamasından yadigar kalan bir dijitallik mevcuttu bizce (bunu pozitif ya da negatif bir anlamda söylemiyoruz); ama artık bu dört kişi daha kanlı canlı bir müzik yapacağız. Bunun bir etkisi olarak da analog enstrumanlar bu yeni yolda bizlere daha çok yardımcı olacak gibi gözüküyor.
 
Mehmet: Ama bazen sesin hangi kaynaktan çıktığı çok önemli olmuyor. Eğer hoşumuza gidiyorsa analog veya dijital farketmiyor.
 
Mete: İlk başlarda çok fazla bilgisayar başında zaman geçiriyorduk, fazla elektronik yapıyorduk. Daha sonra çıkıp çaldıkça ve elimize enstrüman aldıkça daha farklı şeyler yapabileceğimizi gördük. Böylece olay biraz prodüksiyon aşamasından enstrüman aşamasına geçti.
 
Enstrümanların çıkardığı sesler bilgisayarlardan da çıkmaya başlandığı andan itibaren müzisyenliğe bakış açısı değişti. Enstrüman çalmayarak müzik yapan kişi de müzisyen sayılır mı?
 
Mehmet: Kesinlikle sayılır. O sesi çıkarmak da bir yetenektir. Elektronik müzik de böyle yapılabiliyor bazen.
 
Mete: Önemli olan çıkan sonuç, yöntemin çok da bir önemi yok.
 
Koray: Bunu bir rock grubu için düşünürsek, müzisyenin müzisyenliğini sorgulatmaz ama grubun sahne performansını sorgulatabilir. Bunun kararını onlar vermeli, bu iyi veya kötü oldukları anlamına gelmez. Mesela Prodigy bu tarzdaki bir kombinasyonun en güzel ve başarılı örneklerinden biri.
 
Albümünüzün “mastering”ini New York’taki Alan Douches'a yaptırmışsınız. Nasıl bağlantı kurdunuz? Neden New York?
 
Mehmet: Çok zor bir bağlantı değildi açıkçası. Albümü burada kaydettikten sonra oraya mail attık ve yapar mısınız dedik.
 
Koray: Belli tarzlara yoğunlaşmış çok iyi mastering mühendisleri var. Metal müzikte kim iyi, rock tarzında kim iyi, vs. gibi bir bilgi edinmek mümkün. Biz de sevdiğimiz grupları gözden geçirip, mastering aşamasında kimle çalıştıklarına baktık.
 
Mehmet: Albümdeki bütün prodüksiyonu kendimiz yaptığımız için, deniz aşırı bir yerden gelecek başka bir yorumun daha iyi olacağını düşündük. İki maille hallettik.
 
"HER ŞARKININ HAYATLA İLGİLİ BİR DENKLEMİ VAR"
 
Belki de sound’unuza farklılık katan odur?
 
Mehmet: O bizim sound’umuzu belli bir seviyede tutmamıza yardımcı olan en son aşamaydı. Ondan önceki her şeyi biz yaptık.
 
Peki insanlara Scales albümünden en çok hangi parçayı dinlemelerini önerirsiniz?
 
Mehmet: En çok “Gaia” dinleniyor. Hiç tanımadığımız insanların yurt dışında şarkıyı paylaştıklarını görüyoruz. Sanırım parçanın içindeki Carl Sagan’nın konuşmasının etkisi var.
 
Albümün konseptinde karşımıza çıkan spirallerin anlamı ne?
 
Mete Yafet: Tasarımları bana ait. Albümün adı “Scales” yani “Ölçekler”.  Onun ilham kaynağı da Fibonacci denklemi. Bundan ilham alarak hem gezegeni, hem deniz kabuğunu simgeleyen spiral efekti vererek her şeyin mikro ve makro olarak birbirinin tekrarı olduğunu anlatmak istedik. Aslında her şarkının hayatla ilgili bir anlamı ve denklemi var. Ama bunu keşfetmeyi ve nasıl yorumlayacaklarını insanlara bıraktık.
 
Peki “Scales”in konseptine kozmos ve uzay dersek, yeni albümün konsepti ne olacak?
 
Mehmet: Bu daha insan ve çevre odaklı bir albüm olacak gibi duruyor şuan. 
 
Dolayısıyla sizde de içe dönüşün başladığını söyleyebilir miyiz?
 
Mete: İçe dönmenin bir yandan da şöyle bir ironisi oluyor, artık daha performansa yönelik şarkılar yapacağız. Hem müziğin gittiği nokta, hem performans hem de konsept olarak “insan” ön planda olacak.
 
“GEZİ'DEN SONRA İNSAN OLDUĞUMUZU HATIRLADIK”
 
O zaman karakteriniz de hayalperestten daha realist ve “yere basan” bir hale dönüşmüş olmalı…
 
Mehmet: Her zamanın bir ruhu var ve o zamanınki oymuş. Şimdi daha farklı tabii. Ama hayalperestliğimizde bir değişiklik olduğunu sanmıyorum.
 
Koray: Hayatlarımızda yaşadığımız bireysel hikayeler bizi daha çok kendimizi sorgulamaya itiyor.
 
Mete: Aslında Gezi’den sonra oluştu bu duygu. Gezi’den sonra herkes birbiriyle konuşmaya başladı ve insan olduğumuzu hatırladık. Bize dayatılan gerçekliği kabul etmiştik ve insan olduğumuzun farkında değildik.
 
Koray: İnsanlar hayata karşı iyimser olma motivasyonunu Gezi’de bir araya gelip, kendileri gibi bir sürü insanla karşılaşınca kazandı. Sanırım haklısın, gerçekten eskiden daha hayalperest insanlardık. Hayata karşı sorumluluklarımız giderek arttı.
 
Kurt: Mesela ben de Mehmet’lerle Gezi’de tanıştım. Öncesinde Mete’yi biraz tanıyordum ama asıl bir araya gelmemiz Gezi’den sonra oldu.
 
Mehmet: Hepimiz olaylardan etkilendik ve bunun gerek müziğimizi gerek hayata bakışımızı değiştirmemesi imkansız. Ama albümü çıkardıktan sonra bir sonrakinin konsepti farklı olsun diye düşünmeye başlamıştık.
 
Grubun beyni kim? 
 
Koray: Beyinsiz bir grubuz. O yüzden 5 senedir 6 şarkı yapabildik. (Gülüyorlar…)
 
Mehmet: Doğru, çok uzun sürüyor çünkü kimse aradan sivrilip “Hadi bunu da böyle yapalım” demiyor.
 
Son olarak şimdi söyleyeceğim kelimelerin aklınızda yarattığı ilk şeyi tek tek söylemenizi istiyorum.
 
- Tutku
 
Kurt: Kadın ismi
 
Mehmet: Çikolatalı bisküvi!
 
Mete: Aşk
 
Koray: Benim de ilk aklıma gelen birinin ismi.
 
- Müzik
 
Kurt: 5’li Nota çizgisi
 
Mehmet: Gitar  
 
Mete: Metal
 
Koray: Güzel
 
- Sınır
 
Kurt: İlişkide mühim.
 
Mehmet: Aklıma ilk Suriye geldi.
 
Mete: Türkiye
 
Koray: Çizgi
 
- Heyecan
 
Kurt: Hep lazım    
 
Mehmet: Sahnede çalmak.
 
Mete: Seks
 
Koray: Yolculuk
 
-  Korku
 
Kurt: Her eve lazım.
 
Mehmet: Bilmiyorum.
 
Mete: Kaybetmek
 
Koray: Farkındalık
 
-  Öfke
 
Kurt: Gerek yok.
 
Mehmet: Kırmızı renk
 
Mete: Başbakan
 
Koray: Yanlış
 
Onları biraz daha tanıyalım...
Kurt; ocağı üç, dört kere gazlar kapalı mı diye kontrol etmeden evden çıkmıyor. Bol bol spor yaptığını söylüyor ve müzik dışında da fen- matematik dallarında özel öğretmenlik yapıyor. 
 
Mehmet; kahve bağımlısı ve içmeyince asabının bozulduğunu söylüyor. Müzik dışında pek bir şeye vakti kaldığını söyleyemeyiz çünkü kendi stüdyosu var ve prodüksiyon işleriyle uğraşıyor.
 
Mete; bir şey içine tam olarak sinene kadar tüm detaylarla uğraştığını söylüyor. Müzik dışında asıl mesleği ise tasarım ve sanat yönetmenliği. 
 
Koray; meslek olarak o da Mehmet gibi müzik ve müzik prodüksiyonuyla uğraşıyor. Onun takıntısı da bir yeri terk etmeden önce etrafı tekrar tekrar kontrol etmek.
 

SON EKLENEN 5 HABER

Mauna Kea