Baki Duyarlar yeni albümü ‘Time of Spring’i BirGün Gazetesi'ne anlattı!
10.11.2014

Besteci ve piyanist Baki Duyarlar yeni albümü ‘Time of Spring’i anlattı… Duyarlar, çeşitli göndermeler içeren parçaları yazarken, Tunus’ta yaşananlardan etkilendiğini söyledi

 
 
ÖMÜR ŞAHİN KEYİF - omursahinkeyif@birgun.net
 
 
Besteci, piyanist ve eğitmen Baki Duyarlar, Overseas, Colors ve Kemenjazz albümlerinin ardından, ‘başa dönüş’ diye nitelediği dördüncü kaydı Time of Spring’i de dinleyicisiyle buluşturdu. Yeni albüm vesilesiyle buluştuğumuz Duyarlar’la Türkiye’deki müzik ortamını, Akbank Caz Festivali kapsamında kurucusu olduğu Gençlik Caz Orkestrası’nı ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde açtığı yüksek lisans caz programını konuştuk. Türk müziğine kattığı 500’ü aşkın besteyle tanınan udi babasıyla aynı ismi taşıyan Duyarlar’dan Türk müziğine saygı duruşu niteliği taşıyan Kemenjazz isimli bir önceki albümünün devamını çıkarmayı planladığını da öğrendik…
 
>>Albümün adı ‘geç kalmış ya da erken gelmiş bir bahar ironisi’ şeklinde tarif ediliyor. Neden ‘Time of Spring’ ismini seçtiniz?
Aslında bütün albüm bir ironi. İçinde bir sürü espri gizli. O espriyi meraklı dinleyicinin bulmasını istiyorum ama bu albümün de bir bulmacaya dönüşmesini istemiyorum, yani ben de bir ironi yaşıyorum. Albümde atıflar var. Mesela parçalardan birinin adı ‘çöllerde su yoktur’ (There is No Water in Deserts). Çölde su yoktur da ne vardır? Petrol vardır. Son parçanın adı, ‘yedi kertenkeleler’ (Seven Lizards), ama parça sayısına baktığın zaman o zaten yedinci parça. Veya ‘üç bacaklı atın dileği’, (The Wish of Three Legged Horse) ne olabilir ki? Dördüncü bacak… Mümkün olsaydı beşinciyi de isteyecekti. Bu da bir başka gönderme, insanın isteği hiç bitmiyor…
 
>>Sizi bu göndermelere ne itti?
Dünyada olan biten. Bana ilham veren şey Arap Baharı’ydı, Suriye’de Irak’taki değil; ama Tunus’ta olanlar… O müzikleri o dönemde yazıyordum. Kaydedeli bir buçuk yıldan fazla olmuştur. Yayınlamması için bir süre bekledik.
 
>>Neden?
Bir önceki albüm Kemenjazz keyfini çıkarsın diye. Sanırım çıkardı, o yılın en iyi enstrümantal albüm adayı oldu, Türkiye müzik ödüllerinde… ‘Spring’le (ilkbahar) autumn (sonbahar) İngilizce’de farklıdır. Albümün adındaki bahar ise birçok şeyin baharı… Kartonette mesela kırışmış bir kağıt olması da bu ironilerden biri. Artık kırışmış bir yüz de bahar yaşayabiliyor, yaşamalı. Spring (ilkbahar) albümünün sonbaharda yayınlanması da bir ironi… 
 
>>Albümü kaydetmeye nasıl karar verdiniz?
Şule’nin (Uslutekin) şöyle bir sorusu var, sen bu kadar müzik yazıyorsun bunları kaydettin mi? Benim de cevabım, ettim. Peki dinleyelim diyor, dinleyecek bir şey yok. 250 yıl öncesinin müziği kayıt altına alma teknolojisi bunun notasını yazmak. Ama bugün hiçbiriniz nota okumuyorsunuz. Benim anneannemin annesi nota okurdu. Avrupa’da her ev kadını nota okurdu, çünkü satılan şey CD değildi, Beethoven’in yazdıkları kitabevlerinden basılırdı. Akşam yemeğinden sonra, evin hanımı iki sayfa notayı alır müziği okur, çalardı. Şu an Amerika’daki Avrupa’daki kitabevlerinin sattığı nota edisyonlarının çok büyük bir pazarı var. Ama Türkiye’de basılı müzik yok. Bu biraz yine Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya dönüyor, çünkü geleneksel Türk müzikleri ustanın çırağının kulağına fısıldamasıyla öğrenilen müzikler. Müzik baskısı bizim kültürümüzde olan bir şey değil, kaldı ki düz yazı kitapları bile tehlikeli bulup yakan bir milletiz.
 
>>Albümdeki müzisyenlerle nasıl bir araya geldiniz?
Grupta yalnızca isim olarak bildiğim Janek (Gwizdala) İngiliz ama Los Angeles’te yaşayan Boston Berklee College ekolünden biri. Bu müziği yazdıktan sonra çalmak için fikir almak üzere Randy Brecker’a sordum. ‘Teksaslı bir saksofoncuyla çalıyorum zehir gibidir’ dedi ve Justin Vasques’i önerdi. Janek beni Louie’ye (Palmer) yönlendirdi, grubu bu şekilde bir araya getirdim. Müziği onlara internet yoluyla gönderdim, her ciddi müzisyen gibi, benim müziğimi benden daha iyi bilerek Türkiye’ye geldiler. Bu bizim ülkenin dışındaki insanların ne kadar tembel olmadığının da göstergesidir.
 
 
‘DUYGUYU SABİTLİYORUM'
 
>>Müziğinizi farklı müzisyenler icra ediyor, ama bütün albümlerde size ait bir tını yakalıyoruz. Nasıl oluyor bu?
Benim müziğim doğaçlama içeren bir müzik olmasına rağmen, ki o doğaçlama kısımlarda birlikte çalıştığım arkadaşlarım kendi imzalarını atabiliyorlar, yoğun oranda müziği mühendis gibi kağıt üzerinde kurguluyorum. Vermek istediğim duyguyu yazıyla sabitliyorum. Ben de dinlemedim albümü kaydettikten sonra, hiçbir şeyi dinleyemiyorum, beğenmiyorum çünkü. Sadece baskı sırasında acaba tracklar doğru mu CD atlıyor mu diye aldım dinledim çocukların müthiş çaldığını bir kez daha gördüm.
 
>>Albümü Overseas, Colors ve Kamenjazz arasında nereye konumlandırırsınız?
Overseas, Colors, Kamenjazz bir üçleme. Mesela yazdığım iki süitin farklı bölümleri bu üç albümde birleşti. Ama dinleyici hiçbir zaman bilmeyecek hangi albümdeki hangi şarkı eşleşiyor. Overseas, Amerikalı tayfayla yapıldı. Colors, Avrupalılarla yapılan bir proje, Kemenjazz tamamen İstanbullu meslektaşlarımla yaptığım bir proje. Tabii kuşkusuz, babama ve babamın müziğine bir saygı… Time of Spring bu üçlemenin devamı olmadı ancak başa dönüş tarzında Overseas’a daha yakın ama yeni bir hikâyenin başlangıcı. Kafamda hiçbir şey yok şu an yazdığım müziklere ne isim vereceğim diye ama belki de eğer Game of Thrones’da çok kullanılmamış olsaydı, Winter is Coming iyi bir albüm ismi olabilirdi…
 
FESTİVALLERİN ARANMAYAN ADAMI!
 
>>‘Festivallerin en son aranan insanıyım’ demiştiniz. Hâlâ öyle misiniz?
Evet. Festivaller öyle düzenleniyor ki 2010’da çaldıysan 2013’ten evvel tekrar çalamıyorsun. Festival sayısının 1-2’yle sınırlı olduğunu düşünürsek, ülkede çok sık zaten çalamıyorsun. O zamandaki sözümün doğruluğunu şu şekilde ispatlayayım, İstanbul’un dışındaki hiçbir festivalde hâlâ çalmış değilim ben. O yüzden festivallerin en son aranan adamı benim diye düşünüyorum.
 
>>Gençlik Caz Orkestrası sizin için ne ifade ediyor?
Gençlerin oluşturduğu ilk big band. Orkestra için çok çalışıyorum. Big band için aranjman bulmak Türkiye’de zordur, resmen o zorluğu geçiyorum ve inanılmaz bir şey yapıyorum. Sevgili arkadaşlarım benimle kütüphanelerini paylaşıyorlar, Avrupa’dan Amerika’dan nota satın alıp getiriyorum, 100 binlerce sayfayı tek başıma evde oturup tarıyorum ve bilgisayar ortamına geçiriyorum. Bunları miras bırakacağımı düşünüyorum.
 
HEDEF VAKFA DÖNÜŞTÜRMEK
 
>>Orkestranın geleceğiyle ilgili hayalleriniz var mı?
Bir vakfa dönüşmesini hayal ediyorum. Keşke kendi binasına sahip olabilse, hala prova yeri sorunu yaşıyoruz. Bir sürü destekçi tarafından prova yeri sorununu, alet edevat işini proje bazında çözebiliyoruz. Projeyi kalıcı hale getirebilmek için, nasıl bir vakfa dönüştürebilirim diye kafa yoruyorum.
 
>>Neye ihtiyacınız var?
Mesela adamın birine dedesinden, Beyoğlu’nda, 150 metre kare bir yer kalmış, yalnızca örümcekler yaşıyor içeride, bize 50 yıllığına hibe etsin… İstanbul Gençlik Caz Orkestrası Vakfı diye tabelayı koyabileceğin, çocukların kendi provalarını yapıp ayda bir iki konser çalabilecekleri, onların evi olabilecek bir yer olması lazım…
 
AKADEMİSYENLER MÜZİK YAPMAZ
 
>>Bahçeşehir Üniversitesi’nde yüksek lisans programını yürütüyorsunuz. Bu program nasıl bir eksiği kapatmaya çalışıyor?
Yüksek lisansı kurarken, mesela iki caz profesörü bulmak zorundasın YÖK’e başvuru için. Ama baktığımızda caz profesörü diye bir şey yok. O yüzden bölümü fen edebiyat, ses teknolojileri gibi bir yerlere yamamak zorunda kalıyorsun. Belki ileride yine bu üniversite gibi bölüm açmaya çalışan insanlar rahatlıkla caz müziği konusunda doçent, yardımcı doçent, profesör bulabileceklerdir diye ümit ediyorum. Yalnızca sokakta müzik yapan adam olarak, son dönemde akademik çerçevede de bilgilerimi paylaşıyor olmak keyifli oluyor. Açıkçası akademik hayata hep, müzik yalnızca akademik tarafta olmaz gerçek müzik sokakta oluyor, gözüyle baktım, hala buna inanıyorum, ama akademik hayattaki müzik sokaktakiyle birleşmeliydi. Netice itibarıyla Türkiye’de akademisyenler müzik yapmaz.
 
***
 
YILAN ÖBÜRÜNÜ MÜ SOKSUN 
“İnsanların sistemi değiştirmemek için nasıl ellerinden geleni yaptığını atasözlerinden de görebilirsiniz. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’! Ne yapsın öbürünü mü soksun? Böyle bir atasözü olabilir mi? Bunu söyleyen benim atam değil. Veya Türk misafirperverliği, hangi kapıyı çalsan, seni buyur ederler… Bu bir yalan. Biraz pesimist tınlıyorum belki ama, müzik dünyasının bunun dışında kalabilmesine imkan yok”
 
***
 
10 YIL İÇİNDE MÜZİK DEĞİŞİR
“Müziğin kaliteli hale getirilebilmesi için ilk önce insanlara belli oranda müzik dersi vermek lazım. Yalnızca bir ya da iki yıl okullarda yabancı dile gösterilen özende müzik dersi yapılsa,  10 yıl içinde buradaki müzik değişir; çünkü güzel olmayan müzik satmamaya başlar. Türkiye dışında, tırnak içinde kültürü daha yüksek ülkelerde, ne demekse, enstrümantal müziklerin hem nota hem CD baskılarının satış oranıyla, vokal müziklerinin satış oranı karşılaştırmasına bakın; bir de Türkiye’dekine bakın. Türkiye’de sözsüz müzik neredeyse satmıyor. Bu çok acıklı. Müziğin söze ihtiyacı yok ki, o zaman netice Türk halkı müzikten anlamıyor, sözden anlıyor, Türkiye’de söz satıyor.”
 
***
 
NEDEN?
Piyanist, besteci ve eğitmen Baki Duyarlar, farklı köklerden gelen müzisyenlerle kaydettiği dördüncü albümü ‘Time of Spring’i Ada Müzik etiketiyle yayınlandı.
 
***
 
KİMDİR?
1967’de nesilden nesle birbirinden öte müzisyen kimliklerine sahip Duyarlar ailesinin bir üyesi olarak İstanbul’da doğan müzisyen, henüz 11 yaşındayken Belediye Konservatuvarı’nda profesyonel müzik eğitimine başladı, 1987 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı kompozisyon bölümüne kabul edilerek, Adnan Saygun, İlhan Usmanbaş ve Cengiz Tanç gibi ustaların öğrencisi oldu. 1988’de Rotterdam Devlet Konservatuvarı caz bölümüne kabul edildi. Kenny Werner, Monty Alexander, Eddie Gomez, Mike Manieri, Bob Brookmeyer gibi önemli müzisyenlerle çalıştı. Henüz 24 yaşında ‘Doçent’ unvanı alarak Amsterdam, Rotterdam ve La Hey müzik okullarında öğretim görevlisi olarak ders vermeye başladı. 1993’de Tillburg Devlet Konservatuvarı Caz Piyano bölümünden mezun oldu. Ünlü tenor saksofoncu Stanislav Mitrovic ile  ‘OnQ’ adlı grubu kurdu.
1997’de İstanbul’a geri dönen Duyarlar; Randy Brecker, Ada Rovatti, Brian Lynch, Eric Vloeimans, Dick de Graff, Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil gibi önemli müzisyenlerle çalıştı.

SON EKLENEN 5 HABER

Baki Duyarlar